11 Eylül sonrası, hegemonya inşasındaki araçsal değişim, hegemonik krizi de simgelemiştir
11 Eylül öncesi ve 11 Eylül sonrası dünya düzenini hegemonik perspektifinden nasıl bir okumaya tabi tutuyorsunuz?
Dünya düzeni tartışmaları Uluslararası İlişkiler disiplini içinde öne çıkan ve güncelliğini yitirmeyen konulardandır. Dünya düzenin nasıl bir form arz ettiği ve bu sistemde hangi siyasi aktörün hegemon olduğu sorunsalı, güncel süreçle karşılaştırıldığında göreli bir netlik yansıtmaktaydı.
21'inci yüzyılda bu durum, grift bir yapıya bürünmüştür. Bir önceki yüz yılın özellikle ikinci yarısına, damgasını vurmuş olan hegemon güç, ABD olmuştur.
Her ne kadar nükleer güç ve ideolojik bağlamlarda Sovyetler Birliği muadil bir aktör olarak algılanmış olsa da; hegemonya kavramı ve "yumuşak güç" bağlamlarında ABD'nin küresel hegemonyası tartışılmazdı.
Sosyalist Blokun çöküşü bu üstünlüğü daha da öne çıkarmıştı. F. Fukuyama'nın "Tarihin Sonu" tezi gibi liberal yaklaşımlar bu yeni denklemi erken kuramsallaştırmaya çalışırken, aynı zamanda "Hegemonik" bir çağı müjdelemekteydi.
Bu noktada ortaya çıkan pek çok yaklaşım ve tartışmanın göz ardı ettiği birtakım tarihsel ve politik realiteler bulunmaktaydı. Bunlardan en öne çıkanı, hegemonik gücün uzun bir sürecin ve dinamik güç ilişkilerinin ürünü olduğudur.
ABD, kompleks diyalektik güç ilişkilerinin bir türevi olarak tarihsel sahnede konumlanmıştı. Bunun ekonomik, politik, sosyolojik, kültürel, teknolojik ve enformatik boyutları bulunmaktadır.
İkinci husus ise gücün dinamik doğası ve sürekli değişen bileşenleriyle ilintilidir. Konvansiyonel güç algısı ve okuması yeni ve dinamik parametrelerin analizini zorlaştırmaktadır.
ABD ve Çin karşılaştırmalarında yapılan ekonomik vurgu ve gizil merkantilist ölçütler, küresel düzenin ve hegemonik eğilimlerin analizini bulanıklaştırmaktadır.
11 Eylül terörist saldırıları da bu bağlamlarda, reaktif, konvansiyonel ve duygusal okumaları tetiklemiştir. 11 Eylül saldırıları ABD Hegemonyasını hedef almış görünse de paradoksal olarak ABD Hegemonyasının yeniden inşasını teşvik etmiştir.
Bu inşa çabası 11 Eylül öncesi daha çok "yumuşak güç" unsurlarına dayalı bir görünüm sergilemişken, yeni dönemde "sert güç" daha fazla hissedilmiştir.
Hegemonik inşa süreçlerinde yaşanan bu araçsal tercih değişimi, hegemonik bir krizi de simgelemiştir. Bu durum hem ABD'nin yapısal değişim ve dönüşümüyle hem de küresel sistemik krizle ilişkilidir.
Güncel süreçte bu kriz gittikçe daha da derinleşmektedir. Çin gibi yeni hegemonik aktörlerin yeni parametre olarak belirmesi bu durumu konsolide etmektedir. 11 Eylül sonrasında "dünya düzeni" ve "hegemonya" tartışmaları "iki kutuplu", "çok kutuplu" ve "anarşi" kavramları üzerinden anlaşılmaya ve inşa edilmeye çalışılmaktadır.
Aktörler düzlemindeyse ABD ve Çin üstünden dünya düzeni projeksiyonları yapılmaktadır. Bu projeksiyonlar konvansiyonel paradigma ve araçlarla yapılmaya çalışılmaktadır.
Kovid-19 küresel salgını ve devam eden etkileri öncesinde yaşanan Arap Baharı gibi beklenmedik doğal ve sosyal olaylar tarihsel ve küresel düzeni etkileyecektir. Bu nedenlerle, yeni paradigmatik yaklaşımlar ve araçlar olmadan bu hızlı ve karmaşık değişimleri anlamak çok zor görünmektedir.
Özetle, tarihin ana akışından bahsedilebilir. Bir de bu ana akışları beklenmedik bir şekilde pozitif veya negatif etkileyebilecek geçici yan akışların altı çizilebilir.
Sovyetler Birliği'nin çöküşü, 11 Eylül saldırıları ve Arap Baharı bu yan akışlardan bir kısmını temsil etmektedir. Kovid-19 salgının patlak vermesiyse, tarihin ana akışını bile değiştirebilecek potansiyeller taşıyan öngörülemeyen gelişmeler veya felaketlerle karşılaşılabileceğini göstermiştir.
Konvansiyonel tahayyüller ve araçlarla ise bu yeni gelişmeleri anlamak ve krizleri aşmak, çok güç görünmektedir. Son olarak, Amerikan Hegemonyasının sona erdiğini iddia eden argümanların dayanak noktalarının askeri bir perspektife dayalı olduğu vurgulanabilir; kültürel ve enformatik düzlemlerde Amerikan Hegemonyasının belirli genişlikte ve derinlikte devam ettiği şerh düşülebilir.
Not: Independent Türkçe'de yayınlanan röportajdan aktarılmıştır.
Comments