top of page

"Rusya İmparatorluksuz Düşünülemez"

11 Eylül sonrası ABD öncülüğünde inşa edilmeye çalışılan yeni güvenlik anlayışı, Rusya'ya yeniden toparlanma ve emperyal ihtiraslara ulaşma umudu vermişti.

Ünlü Rus stratejist Aleksandr Dugin'e göre "Rusya imparatorluksuz düşünülemez." Amerikan Başkanı Carter döneminde ulusal güvenlik danışmanlığı yapmış olan Brzezinski'ye göre ise, bir zamanlar kıtasal imparatorluk kurucusu ve Soğuk Savaş döneminde ideolojik blok liderliği yapmış olan Rusya, sancılar yaşayan bir ulus devlete dönüşmüştür. Bu yeni siyasal ve jeopolitik konumlanmanın üretmiş olduğu kimlik bunalımı Rusya'yı derinden etkilemiştir. Brzezinski, Rusya'nın Sovyetler Birliği sonrasında almış olduğu siyasi formu "ulus devlet" modeli ile açıklamaya çalışmışken, Dugin ise Rusya'nın yeni pozisyonunu "bölgesel devlet tuzağı" kavramsallaştırmasıyla pejoratif bir konuma oturtmuştu.


Bu yeni formun ortaya çıkarmış olduğu yeni jeopolitik ve güvenlik algısı özellikle doksanlı yıllarda Batı'da bir zafer sarhoşluğu havası estirmişken, Rusya'da ise iyileşmesi neredeyse imkânsız jeo-stratejik yaralar açmıştı.

11 Eylül sonrası ABD öncülüğünde inşa edilmeye çalışılan yeni güvenlik anlayışı, Rusya'ya yeniden toparlanma ve emperyal ihtiraslara ulaşma umudu vermişti. Bunu biraz da coğrafi deterministik kültür de teşvik etmiştir. ABD'nin özellikle uluslararası hukuku hiçe sayıcı tek taraflı müdahaleci anlayışı, Batı'nın büyük bedeller ödeyerek inşa ettiği uluslararası hukuk prensiplerini zedelemişti.

Rusya ise özellikle Arap Baharı'nın patlak vermesinden sonra oluşan sistemik gediklerden jeopolitik alanlar açarak özlem duyduğu Avrasya merkezli küresel imparatorluk hedefi doğrultusunda stratejik adımlar atmaya çalışmıştı. Rusya'nın 2008 yılındaki Gürcistan işgali ve zaferi bu stratejik yönelimin peşrevi olarak görülebilir. Arap Baharı sürecindeyse Kırım'ın ilhak edilmesi ve Donbass savaşının patlak vermesi, Rusya'ya daha fazla jeopolitik hedeflere ulaşım özgüveni tevdi etmişti.


24 Şubat 2022 yılında Ukrayna işgalinin başlatılmasıysa bambaşka bir jeopolitik aşamayı temsil etmektedir.

"Caydırıcılığı tartışmalı ekonomik yaptırımlar enstrümanıyla, Rusya'nın engellenmesi, beklenmedik sonuçlar doğurabilir"


Bir başka düzlemdeyse, NATO ve ABD'nin inşa etmeye çalıştığı stratejik konseptler ve güvenlik anlayışlarında jeopolitik aktör Rusya'nın göz ardı edilmiş olmasının bölgesel ve küresel maliyetiyle karşı karşıya kalınmıştır.


Rusya'nın bu neo-emperyal yöneliş sürecinde Batı'nın ve özellikle ABD'nin Rusya'yı çok iyi analiz etmedikleri vurgulanabilir. Mearsheimer'in 2014 yılında Ukrayna Krizi ile ilintili olarak Batı'yı sorumlu göstermiş olması da bu bağlamda değerlendirilebilir. Panoramik bir yaklaşım sergilendiğinde, caydırıcılığı ve sonuç alıcılığı tartışmalı bir mahiyete dönüşmüş olan ekonomik yaptırımlar enstrümanı üzerinden Rusya'nın engellenmeye çalışılmasının istenmedik ve beklenmedik sonuçlarının ortaya çıktığı tahlil edilmektedir. Bunun sistemik ve kimliksel nedenleri bulunmaktadır.

Sistemik düzlemde, yapılan güç projeksiyonlarında, Çin odaklı bir güvenlik anlayışının geliştirilmeye çalışıldığı vurgulanabilir. Kimliksel bağlamdan yaklaşıldığındaysa, özellikle 11 Eylül terör saldırılarının üretmiş olduğu teo-kültürel iklim Rusya'yı jeopolitik düşman seviyesinden, jeo-kültürel sistemik yapının defacto ötekisel bir bileşeni statüsüne yerleştirmişti. Gelinen aşamada, Batı dünyasının da kimliksel bir krizle karşı karşıya kaldığı işaret edilebilir.

ABD'nin 11 Eylül sonrasında yumuşak güç unsurunu zedelemesiyle cazibesini yitirmesi bu kimliksel krizi daha da derinleştirmiştir. ABD'nin imparatorluk hedeflerinin ütopik bir boyut kazandığı, Avrupa Birliği'nin özellikle Brexit süreciyle kimliksel krizinin derinleştiği, Sosyal medya ve meta-verse devrimlerinin etkilerini gösterdiği, post-truth denilen hakikatin kıskaç altına alındığı, devlet dışı aktör olarak yapay zeka teknolojilerinin belirleyiciliğinin arttığı ve klasik etno-centric jeopolitik anlayışların aşılma temayülü gösterdiği yeni bir dünyanın inşa süreci işaret edilebilir.

Son olaraksa, bu geçiş sürecinin öne çıkardığı belirsizlikten konjonktürel bir alan açma pratiğine dayalı yeni sistem tartışmalarının anakronik bir yapı arz ettiği tespiti üzerinden geçiş süreçlerinin sancılı olduğu realitesi şerh düşülebilir.


İkinci Kısım


Tarihsel deneyimler imparatorlukların sınırsızlık arayışları olsa bile belirli bir sınırlarda durmak zorunda olduklarını kaydetmektedir. Roma ve Osmanlı İmparatorluklarının çöküş nedenlerinden olan imparatorlukların doğal sınırlarına ulaşması faktörü üzerinden güncel Rusya irredentizmini anlamaya çalışırsak, Putin Rusya'sının emperyal genişleme çabası daha iyi anlaşılabilecektir.


Putin'in dünya görüşü, Rusya'nın ekonomi-politik kimliği, bölgesel denklem ve küresel sistemik yapının almış olduğu form gibi düzlemlerden birbiriyle ilintili tümleşik bir metodolojik analizi gerektirmektedir.

Rus Dış Politikasının ve stratejik anlayışının kritik aktörlerinden olan Putin'in, zihinsel ve ruhsal dünyası post-emperyal (SSCB çöküşü) travmanın etkisinden kurtulamamıştır. Sovyetler Birliği'nin çöküşü Rusya'da derin kimlik krizlerine neden olmuştur.

Özellikle ABD öncülüğünde Batı'da yükseltilmiş olan hegemonik retorik ve bu yeni süreç çerçevesinde NATO özelinde geliştirilmeye çalışılan yeni stratejik konsept, Rusya'yı adeta jeopolitik bir felaket yaşanmışlık duygusallığına itmiştir.I. Dünya Savaşı sonrasında Versay Barış Antlaşması'nın, Almanya'ya dayattığı siyasi ve ekonomik koşulları Hitler kabul etmeyip "Hayat Sahası" arayışına girmesi ki bu büyük felaketlere neden olmuştu, Putin Rusya'sı da Post-Sovyet süreci Batı tarafından Rusya'ya empoze edilen kısıtlayıcı hatta yok edici koşullar olarak algılamıştır.


Bu bağlamda, ünlü Rus stratejist Aleksandr Dugin'in "Rus Jeopolitiği ve Avrasyacı Yaklaşımı" isimli eserinde öne çıkan tahlil ve stratejik önerileri tekrar gözden geçirmek güncel Rus jeopolitik eğilimlerini anlamaya yardımcı olacaktır.

Dugin'in Putin ile çelişen kısmi yaklaşımları olsa bile jeopolitik düzeyde nispi bir örtüşmenin altı çizilebilir. Dugin, Soğuk Savaş sonrasında Rusya'ya Batı tarafından verilen "Bölgesel Devlet" rolünü, "Süper Güç" veya "İmparatorluk" statüsünün altında olduğu için, reddederek bu dıştan dayatılan statünün Rus milletinin yok olması anlamına geldiğini, bu nedenle Çarlık ve Sovyet dönemlerindeki modellerinin bir üst modeli sayılabilecek Avrasya İmparatorluğunun inşasını, stratejik varoluş tercihi ve arayışı olarak sunmuştur.

Bu anlayış pek çok siyasi, askeri ve güvenlik elitlerini etkilemiştir. Putin de bu etkiden azade bir lider değildir.

Bu kapsamda, "gayri emperyal ve küçük Rus milliyetçiliğinin" aşılmasını ve teritoryal genişlemeyi "jeopolitik devrim" kavramıyla ifade etmeye çalışmıştır. Güncel süreçte bu jeopolitik yaklaşımın askeri ve güvenlik yansımalarıyla karşı karşıyayız.

Putin Rusya'sının bu tehdit edici stratejik yaklaşımı "Neo-Emperyal Perestroyka" girişimi olarak değerlendirilebilir.

Bu çerçevede, Sovyetler Birliği'nin Gorbaçov öncülüğünde uygulamaya çalıştığı Perestroyka sürecinin nasıl sonuçlandığı tasavvur edildiğinde, tarihsel tekerrür ihtimalinin göz ardı edilmemesi gerektiği uyarısı yapılabilir.

Rusya'nın bu jeopolitik anlayışı, Rusya'yı ve bölgeyi öngörülemez sonuçları olacak felaketlere sürükleyebilecektir Bununla birlikte, yaşanan askeri gerilimler ve güvenlik tehditleriyle birlikte ileri sürülen "Yeni Soğuk Savaş" yaklaşımlarını, sistemik farklılık, ideolojik kutuplaşmanın olmayışı, propaganda savaşı yerine yeni enformasyon savaşlarının geçişi gibi daha pek çok yapısal ve faktörsel nedenlerle yeni bir Soğuk Savaş yaklaşımının zayıf ve zorlama bir kavramsallaştıma olduğu vurgulanabilir.


Son olaraksa, Rusya'nın jeo-stratejik eğilimi, özellikle Trump döneminde daha netlik kazanan, Çin ve ABD gerilimi üzerinden yapılan iki kutuplu sistemik projeksiyona tepki olarak, küresel güç denkleminde göz ardı edilemeyecek bir aktör olduğunu kabul ettirme girişimi olarak da okunabilir. Amerikan Başkanı Biden'ın 24 Şubat günü Rusya'nın işgal girişimine karşı konuşmasının bir bölümünde "Putin'i kesinlikle hafife almadım" ifadesi bu bağlamda zamanlamada gecikmiş bir günah çıkarma eylemi olarak da okunabilir.


Bu Analiz 28 Şubat 2022 yılında Independent Türkçe sitesinde yayınlanmıştır.


Comments


bottom of page